Yanıp kor/köz hâline gelmek ve sonuçta kül olmak… Ateş, kor olmadan küle dönüşmez… Kor, her yeri iyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası… Kor; kırmızı, kızıl… Ateşin kor olduğu nokta, yanmanın zirvesi… Kor noktayı, kör nokta ile karıştırmamak gerek… Kör nokta, görülemeyen nokta… Kör nokta uyarı sistemi, göremediğimiz arka yan kısımlardaki nesnelere karşı görsel ve sesli uyarılar gönderen bir güvenlik sistemi… Kor nokta, kör noktaya evrildiğinde; kaybedilen ya da kazanılan, hayat olur… Kaybedilen, er geç bulunabilir belki… Hayatın kaybedilmesi, geri dönüşümü olmayan kor nokta, kör nokta… Hamlıktan kurtulmanın, olgunlaşmanın ve var olmanın yolu; pişmek, yanmak, kül olmak… Doğru olan yaklaşım, yanmanın doruk noktası olan kor noktanın, kör nokta olmasına mahâl vermeden küle dönüşebilmek olsa gerek…
Kül, iyice yanmış şeylerden artakalan toz durumundaki madde… Kül, yangına uğramış bir yapının kalıntısı… Kül, gıdaların tüm organik kısımlarının yanabileceği bir sıcaklıkta yakılmasından sonra arta kalan inorganik kalıntı… Külde bulunan başlıca bileşenler; silika (SiO2), alümina (Al2O3), demir oksit (Fe2O3) ve CaO… Kül (eski Türkçe’de); cesur, yiğit, kahraman… Köktürk yazıtlarındaki Kül Tigin, Kül(i) Çor, Kül Bilge, Kül Çigşi, Kül Tudun… Uygurlardan kalan Tes Yazıtının güney yüzünde geçen Köl Beg Bilge Kağan… Kül, her mânâda değerli… Külü, közün/korun altına ve üstüne koyarak, koru/közü saklamak mümkün… ‘Kül’, yanmanın neticesinde arta kalan kalıntıdan öte ‘cesur, yiğit, kahraman’ anlamını da yüklenen sözcük…
Kor/köz, kül ve kör… Üç sözcüğe yüklediğimiz anlamlar, bazen maksadın dışına taşsa da, kor ya da kör diyerek söz, her defasında cuk diye yerine oturmakta aslında… Meselâ, Erzurum'un 38 km doğusundaki Hasankale’de (Pasinler’de) yaşayanlara, zamanında İbrahim Hakkı Hazretlerini fark edemedikleri (göremedikleri) için ‘Kor Galalılar’◼ denmiş… Kor, kör anlamında kullanılmış… Kor Galalılar hikâyesi… Erzurum Palandöken Sığırlı mahallesinden/köyünden Dursun Ağa, Alvarlı Muhammet Lütfü Efendi’yi nasihat etmesi için evine davet etmiş… Alvarlı Muhammet Lütfü Efendi, davete icabet edip gelmiş… Kendisini karşılayan Dursun Ağa’ya “Abdurrahman Efendi’yi davet etmediniz mi?” diye sormuş… Dursun Ağa ve cemaatin Abdurrahman Efendi’yi tanımadıklarını anlamış ve “Abdurrahman Efendi, Taşkesenli Şeyh Ahmet Efendi’nin torunu, Hacı Sırrı Efendi’nin büyük oğludur.” demiş… Bunun üzerine, Dursun Ağa, Abdurrahman Efendi’ye bir adamını göndermiş… Abdurrahman Efendi geldiğinde, herkes Alvarlı Muhammet Lütfü Efendi’nin sohbete başlayacağını düşünmüş… Ancak, Alvarlı Muhammet Lütfü Efendi, Abdurrahman Efendi’nin cemaate nasihat edeceğini söyleyivermiş… Abdurrahman Efendi’nin sohbeti saatlerce sürmüş… Alvarlı Muhammet Lütfü Efendi, köyden ayrılmadan önce Dursun Ağa’ya ve topluluğa sitem etmiş: “Siz nasıl olur da size en yakın âlimleri tanımazsınız? İbrahim Hakkı Hazretleri’nin de kıymetini bilemediniz. Demek ki, bu yüzden, İbrahim Hakkı Hazretleri, buralardan göçüp Tillo’ya gitti.” diyerek Kor Galalılar’ı uyarmış…
Herkesin görebildiği kadarıyla yetinmek, kör noktaya takılı kalmak demek… Kör noktayı görebilmek, çaba gerektirir; aşında, işinde, yaşayışında ve tarzında pişmeyi, kor hâline gelmeyi ve nihayetinde kül hâline gelmeyi gerektirir… Bu, ‘kor nokta, kör nokta’ çıkmazının üstesinden gelebilmek diye açıklanabilir… Yüreklere kor düşünce, burnumuzun direği sızlayınca, göremez oluruz… İçimizdeki kor, bizi bizden eder; bizi sizden eder, görmede kusurlu eder, kör eder… Kor noktadır, kör noktadır bu… Söze ve yazıya nokta koysak da fayda vermez bu noktadan sonra… Sonrasında noktalar dizilir yan yana… Üç nokta… Noktalara nokta koyunca, nokta koymuş olmuyoruz maalesef… Yaptığımız, sayısını sayamadığımız noktalardan birini dillendirmekten ibarettir sadece… İster noktaları üst üste, ister yan yana koyalım… Sonuç, bitti zannettiğimiz noktanın hâlâ bir çizginin bir parçası kalmaya mahkûm olacağıdır…
Günün, anın ‘kör noktası’nı ‘gör noktası’ hâline dönüştürebilmek için, öncelikle bulunduğumuz noktanın öncesinde ve sonrasında sopalı nokta (ünlem) olmak lâzım… Zayıf noktalarımızı idrak edip, kendimizi sorgulamanın adıdır bu… Eleştiriye kendimizden başlayıp, kör noktalarımızın aydınlanmasıdır bu… Yanıp kor olup sonrasında kül olmaktır, gül olmaktır bu… Selam, sevgi ve saygılarımla.
Makale Yazısı-
KOR NOKTA, KÖR NOKTA...
Yazar Muzaffer Çeven - Mesaj Gönder
Yorum yazarak Manşet Aydın Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Manşet Aydın hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Manşet Aydın editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Manşet Aydın değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Manşet Aydın Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Manşet Aydın hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Manşet Aydın editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Manşet Aydın değil haberi geçen ajanstır.